Nisan ayı kamplı yürüyüşler için en uygun zaman. Belki Mayıs ayının ilk iki haftası da hava koşullarına göre uygun olabiliyor. Bahar geçtiyse eğer, Eylül ve Ekim ayı da uygun zamanlar. Biz de geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, tanışıklığımız eskilere ve İstanbul’a dayanan arkadaşlarla Nisan ayı için bu yürüyüşü çok önceden planlamıştık. Yürüyüş başlangıç noktası olarak belirlediğimiz Faralya Köyü‘nün Kelebekler Vadisi tarafına iki araçla ulaşıp, Aktaş Koyu–Kabak Koyu-Cennet Koyu-Kalabantia Koyu‘na kadar yürüdükten sonra bir dolmuşla Araçlarımızı yanına dönecektik. Ancak bu planımızı değiştirmek zorunda kaldık. Bu durum plandan uzaklaşıp günlük hatta anlık planlar yapmamıza neden olsa da, birçok açıdan da daha iyi oldu. Okumaya devam et Likya ya da Işık Ülkesi’nin yollarında
Kategori: Doğa Yürüyüşleri
Cennetin aşağısı; Geyik Kanyonu
Bir kanyonum eksikti, o da oldu. Geçen hafta Sandras Dağı dönüşü, Karabörtlen kavşağından geçerken konuştuk; “bir de şu Geyik Kanyonu’nda yürüsek iyi olacak” diye. 5 Mayıs Cumartesi günü sadece bir dilekken, Muğla Dost grubu Perşembe günü, 13 Mayıs’ta Geyik Kanyonu’nu yürüyeceğini ilan etti. Bu yıl yürüyüş sezonu bitmeden kanyon yürüyüşünü de yapmış oldum. Okumaya devam et Cennetin aşağısı; Geyik Kanyonu
Bafa Gölü (Latmos), Kral Yolu yürüyüşü
15 Ekim’de Muğla Dost Grubu’yla Bafa Gölü yürüyüş parkurlarından Kral Yolu’nu yürüdük. Antik bir yerleşim merkezi olan Kapıkırı’na kadar araçla gittikten sonra, yaklaşık 4,5 km.yürüyerek Heraklia kenti kalıntılarına geldik. Burada verdiğimiz moladan sonra aynı yoldan tekrar Kapıkırı Köyü’ne geldik.
Şu anda Ege Denizine 17 km. olan Bafa Gölü, eskiden Ege Denizi’ne bağlı bir körfez ve Antik adı Latmos’dur. Yüzyıllar içinde Menderes Deltası’nın getirdiği alüvyonlar denizle bağlantıyı kesmiş ve göle dönüşmüş. Bu nedenle gölün suyu halen tuzlu. Deniz seviyesinden sadece 8 metre yüksek olan gölün en derin noktası ise 25 metre. Gölü çevreleyen ve şimdi Beşparmak Dağları olarak bildiğimiz dağlar da eski adıylaLatmos Dağları. 8000 yıllık tarihi olan bölgede, M.Ö. 1000 yıllarında Karia’lılar kurduğu Heraklia kenti daha sonra Bizans’lıların egemenliğine geçer. Yıkık şekilde de olsa antik yerleşim merkezleri, kaleler, manastırlar, tapınaklar, kaya mezarları ve bir tiyatroyu görmek mümkün.
Muğla Dost Grup yöneticisi Gökhan Çağlav’ın bölge hakkındaki bilgilendirmesinden sonra yürüyüşe başladık. Antik kentin tamamını bir günde görmek mümkün olmadığı için ancak bir kısmını görebildik. Kapıkırı Köyü halen eski yerinde tarihle iç içe geçmiş durumda. Yürüyüş yolu üzerindeki iki bin yıllık kuyu kullanılmaya devam ediyor. Yürüyüşün sonunda ulaştığımız kalede bakımsızlığına rağmen tarihi kalıntılar hâlâ ayakta. Keza karşısındaki ada da öyle. Bölgede görülmesi gereken şeyler sadece tarihi kalıntılar değil. Metrelerce yükseklikte ve farklı şekillerdeki kayalar, bazı kayaların içinde yetişmiş bitkiler enfes bir görsellik sunuyor, hatta insanı başka bir gezegende hissettiriyor. Kral Yolu dev kayaların, bazen içinden, bazen arasından devam ediyor. Göl kenarındaki mor görünen sahillere, yakından bakınca kumsal alanın parçalanmış istiridye kabuklarıyla dolu olduğunu gördük.Yüzlerce yıldır bekleyerek kendiliğinden fırınlanmış ağaç kökleri bulmak mümkün. Yakın zamana kadar 250’yakın çeşitliliğiyle dünyanın en önemli kuş cennetlerinden olan Bafa Gölü, bakımsızlığından dolayı maalesef bu özelliğini kaybetmeye başlamış. Buna rağmen göl üzerinde uçan onlarca farklı kuş görmek mümkün. Hatta bir flamingonun su üzerindeki geçişine şahit olduk, fotoğrafını çekemesek de.
Az ve öz fotoğraf paylaşmayı düşünüyordum ama, bir çok fotoğrafa kıyamadığım için sayı yükseldi. Fotoğrafları aşağıdaki galeriden, tıklayıp büyüterek de görebilirsiniz.
Bölgeyi yakından görmemize vesile olan Muğla Dost Grubu’na teşekkürler.
16 Ekim 2017
Göl Dağı ve eteğindeki köylüler
İsterdim ki bu yazının başlığını sadece “Göl Dağı tırmanışı” olarak yazayım. Fakat bu gezinin amacı bu değil, başka nedenleri olan memleket ziyaretiydi. Bu nedenle yazının kategorisini de belirlerken zorlandım. Fotoğraflar “Doğa Yürüyüşü” konusuna daha uygun, içeriğinde ise anı var, memleket gezisi var, hatta biraz eleştiri var. Zira bunların içinde en çok etkilendiğim şey dağlara yaptığımız yürüyüşler oldu. O nedenle de bu kategoriye koymaya karar verdim. Okumaya devam et Göl Dağı ve eteğindeki köylüler
Sandras Dağı yürüyüşü
Yaz mevsiminin ilk günü 1 Haziran’da, Sandras Dağı‘na yaptığımız keşif yürüyüşü ilk zirve deneyimim oldu. Akyaka Yürüyüş grubundan Kaya Biner ve Türkan Baydar önceden Sandras Dağı‘na bir kaç kez çıkmışlar. Fakat bu defa farklı bir rota deneyip, bölgenin farklı doğal güzelliklerini, ileride yapılacak grup yürüyüşü için keşfetmek istemişler. Benim de uzun süredir atıl kaldığımı düşünerek, sağ olsunlar davet ettiler.
Aracımızla Köyceğiz’den Yayla (Ağla) Köyü yoluna girip 15 km., köyden sonra 12 km. devam ederek, çevredeki kaynak sularından yapay olarak oluşturulmuş Gökçeova Göleti‘ne geldik. Rakımın 1600 mt. olduğu gölete gelinceye kadar ki manzaralar da görülmeye değer. Aracımız burada bırakıp, yaklaşık 5 km. tırmanışla Sandras Dağı zirvesindeki Çiçek Baba kulübesine ulaştık.
Sandras Dağı‘nın coğrafi, jeolojik yapısı, farklı bitki besleme özelliği, anıt ağaçları, geleneksel bir inanç ritüelliğinin yanında en büyük özelliği, iklimin en sıcak olduğu Güney Ege kıyılarına yakınlığına rağmen, yaklaşık 2300 metre yüksekliği nedeniyle, farklı bir iklim yapısına sahip olması. Zirveden görme mesafesinde denize girilirken (o gün Köyceğiz 34 dereceydi), burada hala karların olması ve dolayısıyla kuru soğuyla ve rüzgarıyla insanı farklı bir atmosfere sokması.
Adı ‘dağa çıkmak’ olmasa da, hayatım boyunca bir çok yüksekliğe çıktım. Zirvelere çıkmanın en güzel tarafı, o yükseklikten görülebilecek manzarayı merak etmek. Sanki, çıkılan zirveden ne kadar çok şey görülebiliyorsa, verdiği keyif o kadar daha fazla oluyor. Bir de iç güdüsel olarak güce ulaşma doyumu, belki de küçük tanrı sanıyoruz kendimizi. Gördüğümüz yerlerin geçici hakimi, “küçük dağları yaratma” duygusu belki de. Neyse ki geçici bir duygu. Çünkü, o doyumdan hemen sonra insan, bir an önce zirveden inip, ovadaki günlük yaşamına devam etmek istiyor. O nedenle çıkmanın verdiği zevk, heyecan ve fiziksel zorlukla, inmenin verdiği zevk, heyecan ve fiziksel zorluk hep aynı bence.
Bu zevki bana tattırdıkları için, Kaya Biner ve Türkan Baydar‘a çok teşekkürler.
Karia Yolu’nun tapusu
Akyaka Yürüyüş Grubu‘yla yaptığım, 25 Nisan’da Ören, Türkevleri’nde başlayan, 28 Nisan’da Bodrum‘da biten yürüyüşün Mazı, Çakıllıyalı‘ya kadar olan iki günlük bölümünde bulundum. Sürpriz bir gelişme nedeniyle üçüncü ve dördüncü günler gruptan ayrılmak zorunda kaldım. O nedenle kafamda daha önceden oluşturduğum format ve dili kullanmadan,
katıldığım bölümdeki izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım. Okumaya devam et Karia Yolu’nun tapusu
Marmaris, Karacasöğüt-Longoz
02 Nisan 2017‘de Karia Yolu Karacasöğüt-Longoz etabını Akyaka Akyaka Yürüyüş Grubu olarak yürüdük. Yürüyüşümüz on altı buçuk kilometre sürdü. Araçlarımızı Karacasöğüt’ü ve Okluk Koyu’nu geçtikten sonraki vadide bıraktık. Sonrası aşağıda efendim. 🙂