Ankara’dan İstanbul’a dönerken Bolu Dağı’nda verdiğimiz mola ve otobüsümüz tekrar yola çıkıncaya kadar her şey normaldi. Sanırım 19:00 otobüsüydü ve mola yerinden ayrıldığımızda saat 22:30 sularındaydı. Hafta sonu iki gün süren bir toplantıyı tamamlamış, İstanbul’a doğru keyifli bir yolculuğun tadını çıkarıyorduk dört arkadaş. Toplantıyla ilgili kritikler yapıp, başka illerden gelen arkadaşlardan duyduğumuz dedikoduları paylaşıp gülüşüyorduk.
Ne zamana kadar? Arkadaşlarımızdan, Selim’in birden kızarıp bozarmaya, terler dökmeye başladığını hissettiğimiz ana kadar. Önce telaşlandık, henüz çok genç ama, kalp krizi artık yaş falan tanımıyordu. Yakaladığı yerde, erken kızarmış elmalar gibi düşürüyordu aman vermeden. Fakat birazdan Selim’in durumunun biraz farklı olduğunu anladık. Biz Selim’le ön koltukta, diğer iki arkadaşımız da hemen arka koltukta birbirimize doğru eğilerek konuşuyorduk. İşte bu koşullarda Selim’in durumuyla ilgili anlattığı aynen şunlardı. Arada belki, iki virgül, üç ünlem, bir kaç nokta atlamış olabilirim. Çünkü duyduklarımızdan sonra herkesin bize dönüp bakacağı kadar bir kahkaha patlattık. Okumaya devam et Bakır çalığında kuru fasulye
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...