“Ben Koronavirüs…”

Koronavirüs’ün Çin’den başlayıp, adım adım dünyaya yayılması üzerine ben de bir şeyler yazmak istiyordum, ama hangi açıdan yazacağım konusunda kararsızdım. Günlerdir bunu düşünürken, bu gece sabaha karşı uzun bir mesaj aldım. Mektup, Koronavirüs’ün bizzat kendisinden geliyordu. Benim “ne yazacağım” üzerine kafa yormama gerek kalmadan, sözü Koronavirüs’e bırakıyorum:

“Ben Koronavirüs. Aslında benim gerçek adım bu değil. Bu adı siz insanlar bana koydunuz. Benim gerçek adım Şah’tır. Virüsler arasında bana öyle derler. Sanırım virüslerin şahı olmamdan dolayı bana bu adı koymuşlar. Ama fark etmez, siz istediğinizi söyleyebilirsiniz.

“Hakkımızda çok şey konuşuyor insanlar. Ne kadar tehlikeli olduğumuz, sinsice yayıldığımız, özel yayılma ağları kullandığımız, seçtiğimiz ve hücrelendiğimiz insan ırkları ve yaşları arasında tercihler yaptığımız gibi. Bize savaş açtınız dört bir yandan. Oysa biz size savaş falan açmadık, ırklarınız ve yaşlar arasında da tercihler yapmadık. Hepsi bir tesadüf. Girdiğimiz hücrelerin bağışıklığı, dayanıklılığı belirliyor gücümüzü. Bizim de bu dünyada en az sizin kadar yaşama hakkımız var. Bizim yaptığımız sadece dünya üzerinde küçük bir gezi yapmak ve kendimizce küçük oyunlar oynamaktan ibaret. Eğer savaşınıza savaşla cevap vermeye kalkarsak, bunun altında kalırsınız. Sizin bize gücünüz yetmez. Ne son nesil silahlarınız, ne teknolojiniz, ne insan gücünüz, ne de aklınız bizi yenmeye yetmez. Siz o silahlarınızla ve “süper” güçlerinizle ancak birbirinizle savaşır ve doğaya zarar verebilirsiniz. Ama bize zarar veremezsiniz. Zaten beslenmeniz ve yaşam şekliniz o kadar kötü ki, karşımızda çok savunmasız ve güçsüzsünü

“Siz insanlar her konuda, sürekli başkalarını suçluyorsunuz. Biz ortaya çıktığımızda da başka coğrafyaları, farklı ırkları, bazı hayvanları suçluyorsunuz. Deprem oluyor fay hatlarını suçluyorsunuz, yağmurlar yağıyor, kasırgalar çıkıyor doğayı suçluyorsunuz. Hiçbir şey bulamazsanız birbirinizi suçluyorsunuz, savaşlar açıyorsunuz. Oysa bu dünyanın tek suçlanacak canlıları sizlersiniz. Sizler kadar dünyaya zarar veren, sadece kendi çıkarlarını düşünen ve aslında en büyük zararı kendi ırkına veren başka bir canlı yok. Siz sürekli kendinizi dünyanın tek hâkimi sanıyorsunuz. Diğer canlıları, istediğiniz gibi kontrol edebileceğiniz, istediğiniz yerlerde yaşatabileceğiniz, istemediğinizde öldürebileceğiniz değersiz canlılar olarak görüyorsunuz. Her şeyin sizin kontrolünüzde olduğunu sanıyorsunuz. Bizimle ilgili haberler yaparken de, hep bizi kötü gösteren görseller kullanıyorsunuz. Bu yazının görseli de bunlardan biri. Sanki bizi dünyaya zarar veren bir canavarmış gibi gösteriyorsunuz. Biz dünyaya zarar vermiyoruz, hatta dünyanın bir parçasıyız. Biz sadece dünyaya zarar veren insanlığa zarar veriyoruz.

“Bu yaptığımız küçük dünya gezisi ve oyun haddinizi bilmeniz içindir. Size bir uyarıdır. Bunun çok daha fazlasını yapabilecek gücümüz olduğu gibi, henüz haberinizin bile olmadığı bizden daha tehlikeli canlıların olduğunu bilmelisiniz. Demek istediğimiz, sizin de diğer canlılar kadar bu dünya üzerinde yaşama hakkınız var. Daha fazlasını isterseniz, cevabını misliyle alırsınız. Siz ne kadar bizi düşman olarak görseniz de, doğa için en büyük düşman sizsiniz. Sizin boyutunuzla, bizim boyutumuz kıyaslanamaz bile. Ama biz sizden çok daha güçlüyüz. Ve bu gücümüzü henüz kontrollü kullanıyoruz. Üstelik sizinle savaşımızda işimiz  hiç de zor değil. Bu yaşam tarzınız ve beslenme biçiminizle, karşımızda çok güçsüz kalıyorsunuz.

“Size dünyada birden bire nasıl bu kadar yayıldığımızdan bahsedeyim. Birincisi aslında biz hep vardık. Ama hücremizde günümüzü bekliyorduk. Hücremizden çıkmamıza yine siz neden oldunuz. Sizin doğaya olan düşmanlığınız, acımasızlığınız, kâr hırsınız, teknolojik gelişmeleriniz, bir noktadan sonra otokontrol sistemiyle durdurulması gerekiyordu. Bunu durdurmak için pek çok yol olduğu gibi, bu defa görev bize düştü. Tek işimiz, sizin hücrelerinize yerleşmek ve gelişmekti. Ne kadar çok insanda hücre kurarsak o kadar korkutabilirdik sizi. Bu bizim için o kadar kolay bir şey ki, çünkü siz bizi göremiyorsunuz, sizin aracılığınızla istediğimiz kadar rahat hareket edebiliyoruz. O nedenle, coğrafyanın birkaç yerine seyahat edecek insanlara gizlenmemiz yetti. Aramızda iş bölümü yaptık, haritadan yer beğendik ve yavaş yavaş yayıldık. Yayılmayı yaparken de kendimizce bir taktiğimiz oldu. Bu taktiği bilmemeniz daha iyi. Bunu bir uyarı olarak düşündüğümüz için de, fazla kendimizi zorlamadık, sadece biraz eğlenmek istedik. İçinizde iyiler de var kötüler de. Ama biz bunu ayırt edemiyoruz. O nedenle bir seçim yapmadan rast gele hücrelerinizi ele geçiriyoruz.

“Bu yaptıklarımızı biraz da sizin için yapıyoruz. Sizin sisteminiz o kadar kötü ki, siz insanların bir kısmı, bu sistemden sürekli zarar görüyor. Bizim sayemizde, kendi içinizde yaptığınız savaşlara ara verdiniz, bizim sayemizde yardımlaşmayı, temizliği öğrendiniz. Bizim sayemizde üretiminiz durma noktasına geldi ve birbirinizin, çalışanlarınızın değerini daha iyi anladınız, bazı işlerin, eğitimin, evlerden de yapılabileceğini öğrendiniz. Bizim sayemizde, doğal beslenmenin, öz üretimin değerini anladınız. Bizim sayemizde, doğru sosyalleşmeyi yeniden fark edip, ailenizle vakit geçirmeğe, kitap okumaya, sohbet etmeye başladınız. Kontrolünüzü kaybetmiş, freniniz patlamış bir şekilde giderken, bir iyilik yaptık ve durmanız gereken yeri hatırlattık. Size çok şey öğrettik, ders çıkarmasını bilirseniz eğer. Bizim sayemizde, ağızlarından sadece tehdit, nefret, savaş çıkan yöneticileriniz “hayat bilgisi” dersleri vermek için uluslarına seslendiler.

“İsteseydim bu mektubu başka dillerde de yazardım. Biz her dili biliyoruz ama Türkçe yazdım, çünkü Türkiye’ye yeni geldik. Sizin nasıl olsa Google amcanız var, anında her dile çeviri yapabiliyorsunuz. Yine bu mesajı göndermek için seni seçmemizin sebebi de, bizim hakkımızda herkesin yazdığı gibi saldırgan bir yazı yazmanı istemediğimiz içindir. Bizi yenemezsiniz, ama size bir şans daha vermek için, bir süre sonra gidip kendi hücremize çekilebiliriz. İstersek yine geliriz, ama bu defa gezmek için, oyun oynamak için değil, savaş ilan ederek geliriz, işte o zaman bizden korkun. Mutasyona uğrayarak bu hale geldiğimiz doğru, ama buna siz sebep oldunuz. Böyle fütursuzca devam ederseniz, bu mutasyonlar da devam edecek. Sakın ha, bu geri çekilişimizi savaşı kazandık diye düşünmeyin. Sadece biz değil, sizin sayenizde hücrelerinde bekleyen başka virüsler de var. O çağı yaşamak bile istemezseniz. Biz de bu dünyaya ve doğal seleksiyona dahiliz. Sizin aklınızla ulaştığınız sözde ‘ilerlemeler’ bizi engelleyemez.”

Bu mesajı alınca uzun uzun düşündüm ve empati yaptım. Korona virüsün çok haklı yanları var.  Onunla mücadele edelim etmesine de, ders de çıkartmak gerekiyor.

18 Mart 2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.