Öncelikle, 31 Mart Yerel Seçimleri öncesi ve sonrası kendi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimleri sonrası, “bu sonuç benim için yeni bir milattı ve bir şekilde kaybedildi. Bundan sonraki seçimlerde oy kullanmama tercihimi kullanacağım” demiştim. 31 Mart’a iki hafta kalıncaya kadar da, bu düşüncemi korudum. Lakin seçim tarihi yaklaştıkça, AKP iktidarının seçimi kazanmak için başvurduğu yollar, belden aşağı vurmalar, kazanmak için her yolun mubah olduğunu gösteren tavırlar düşüncelerimi gözden geçirmeme neden oldu. Zira karşısında oluşan resmi/gayriresmi ittifakın yürüttüğü görece daha dürüst seçim stratejisi ve görece daha inandırıcı olmaları kararımı değiştirmeme neden oldu. Sonuçta 31 Mart’da sandığa gidip, yaşadığım bölgede bana en mantıklı gelen adaylara oyumu verdim. Pişman da değilim.
6 Mayıs darbesi
Seçim sonrasında bu minvalde daha açıklayıcı bir yazı yazmayı planlamıştım. Ama AKP iktidarının seçim sonuçlarını kabullenmekte ayak diremesi, sonuçları değiştirmek için elindeki tüm güçleri ve bürokrasiyi seferber etmesi nedeniyle biraz daha beklemeye karar verdim. Çünkü AKP iktidarının on yedi senelik pratiği, 31 Mart seçim sonuçlarının kolay kolay resmileşmeyeceği fikri bende ağır basıyordu. Seçimlerin tamamının, kaybettikleri önemli yerlerin ya da en önemli yerin iptal edilmesi gibi bir çok gelişmeye açık bir durum görünüyordu. Sonuçta, sadece İstanbul seçimleri, AKP ve MHP’nin kendilerini dâhi açıklayamadıkları sebepten dolayı, sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı sonuçlarının iptal edilmesiyle son bulan bir süreç yaşandı. Bu tam anlamıyla bir darbe oldu. Ama bu darbeyi sanıldığı gibi YSK yapmadı. Bizzat iktidar, kaybettiği önemli mevziyi yeniden kazanmak için seçmenin iradesine karşı kendisi YSK’ya yaptırdı. Okumaya devam et 31 Mart seçimleri, 6 Mayıs darbesi ve 23 Haziran