La casa de papel; çav bella eşliğinde darphane soygunu

Son beş yılda doksana yakın yabancı dizi izledim. Bunların içinde bazıları var ki, “işte bu” dedirtti. İspanyol Alex Pina’nın yarattığı, La Casa de Papel (Darphane) dizisi de bunlardan biri oldu. Polisiye ve suç türünde çok dizi izledim ; The Wire, The Shields, Breaking Bad, Prision Break, Sons of Anarchy, Justified, The Night Of  gibi Amerikan dizileri ve Broen, Lilly Hammer, Forbrydelsen, Hapy Walley, Trapped gibi Slav ve İngiliz dizilerinin her birinden ayrı tatlar aldım. Zira, Top of the Lake diye bir Yeni Zelanda dizisi var ki, onu mutlaka yazmak istiyorum. Narcos’u saymazsam ilk kez bir İspanyol polisiye- suç dizisi izledim ve adeta su gibi aktı.

Her ne kadar polisiye türünde olsa da, bence biraz politik, biraz romantik, biraz aksiyonla karıştırılmış. Hatta polis ile suçlu arasında oynanan satrancı andıran zekâ gösterisi yanıyla psikolojik bir dizi demek daha doğru olur belki de. Aynı zamanda ciddi bir sistem eleştirisi olan dizinin şanssızlığı, popüler olması. Malum bazılarımız popüler olana karşı anti pati besliyor. İşte bu defa o ön yargıyı bir kenara bırakmak gerekiyor bana göre. Gençler izlemiş, beğenmiş o nedenle de adından çok bahsettermiş. Bence hakkıyla popüler olmuş..

Diziyi izleyecek olanlara fazla spoiler vermemeye gayret göstererek anlatmaya çalışacağım. Hayatında hiç suç işlememiş “Profesör” kod adlı ana karakter, hırsızlık yaparken öldürülen babasının hayalini geçekleştirmek için, Kraliyet Darphanesi’ni soymak için tam yirmi yıl “mükemmel dizayn” dediği bir plan yapar. Ve planının son aşamasında çetesini kurmak için, hırsızlığın farklı alanlarında uzmanlaşmış sekiz kişiyi beş ay boyunca planı uygulamak üzere eğitir. Bu sekiz kişi kod adı olarak, Berlin, Tokyo, Denver, Moskova, Nairobi, Rio, Helsinki, Oslo gibi şehir adlarını alırlar. Doğrusu buraya bir İstanbul’da yakışırdı. Yaptıkları çok detaylı bir planla ve Salvador Dali maskesiyle, Darphaneyi işgal edip altmış yedi rehineyle baş başa kalırlar.

Her bir karakter farklı bir kişilik ve farklı bir hayat hikâyesi var. Alışılmış çetelerin dışında, rehinelerle farklı bir ilişki kurarlar. Hatta bazen, çete üyeleri arasında rehinelerden yana tavır aldıkları için çatışmalar olur. Dışarıda kalıp, polisle pazarlıkları yapan ve içeriyi yönlendiren Profesörü ise plan dahilinde tanıştığı, olayın başındaki kadın müfettişle farklı bir ilişkiye girer.

“Çav bella” şarkısı eşliğinde, Dali maskları altında kırmızı tulumlar etkileyici. Diğer taraftan alacakları parayı rehineleri de ortak ederek kendilerinin basması ve  Polis müfettişiyle profesör arasındaki çok ilginç ilişki, “kimin iyi, kimin kötü belli olmadığı” ve “yanlış yerde doğanlar, yanlış yerde ölürler” repliklerinde, “Kamerun’un Brezilya’yı yenmesine” benzettikleri eylemleriyle, sürekli izleyiciyi içine çeken bir atmosfere sokuyor.  Öyle ki, halk bile polisten yana değil, hırsızlardan yana tavır almaya başlıyor. Çünkü aslında çalmıyorlar, götürecekleri parayı darphane çalışanlarıyla birlikte kendileri basıyorlar. Profesör buna, “paranın akışkanlığı” diyor ve bunu kendince haklı nedenlere dayandırıyor. İzlerken sürekli mükemmel dizaynın sona erdiğini düşünüyorsunuz. Fakat o anda, Profesör’ün yaptığı bir hamleyle, durum yeniden eşitleniyor. Bazen diyorsunuz ki, “bunu hesaba katmamıştır”; hayır, onu da düşünmüş Profesör.

Sekter bir örgüt lideri görüntüsü veren Berlin karakteri için bir şey yazmak çok zor, çünkü dizinin ana fikri onun davranışlarında gizli. Tokyo, Leon filmindeki Mathilda’nın gençlik halleri, Rio teknik zekasıyla Prision Break dizisindeki Michael Scofield karakterinin ergen hali. Denver tam bir romantik, babası Moskova ezilenlerden, Nairobi Doğu halkları direnişçisi, Helsinki ve Oslo ise Slav soğukkanlılığında. Planını usta bir satranç oyuncusu gibi işleten Profesör ve tecrübeli polis müfettişi Raguel ile müthiş bir oyunculuk sergiliyorlar.

Dizide bazen Amerikan dizilerine benzeyen aksiyon sahneleri ve saçmalıklar yok değil. Ama bu senaryo ve oyunculukların yanında bunlar çok fazla göze batmıyor. Keza bazı mantık hataları da aynı şekilde kendisini tolere edebiliyor. Çünkü sonuçta, bir hırsızlık olayı en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş, işlenmiş, karakterleriyle ete kemiğe büründürülmüş. Birinci sezonda on üç, ikinci sezon da altı bölüm  olmak üzere toplam on dokuz bölüm. Ben Netflix’in orijinal çevirisiyle izledim, idare ederdi. Ama bağımsız bir çeviri ve kaynak bulabilirseniz daha iyi olabilir.

Çav bella dışındaki müzikleri de güzel seçilmiş olan dizi, biraz ajitatif de olsa durağan hayatımıza iyi gelebilir. Ciao bella, ciao bella… muchas gracias…

10 Mart 2018

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.