Adam tüccarlık yapıyordu. Son yıllarda işleri iyice bozulmuş, yaptığı yatırımlardan büyük zararlar etmişti. Önceleri durumu kurtarabileceğini düşünerek işlerini küçültmek istemese de, gittikçe her şey daha kötüye gidince onlarca işçisini işten çıkarmış ve bunların tazminatını ödeyememişti. Ticari alacaklılar, çalışanların açtığı tazminat davaları birikerek adamı içinden çıkılmaz bir çaresizliğe sürüklemişti. Aslında iyi niyetliydi. İşlerinin iyi olduğu dönemde ticaret yaptığı ve çalıştırdığı hiç kimseyi üzmemiş, herkesin hakkını vermeye çalışmıştı. Hatta işçileri ona o kadar saygı duyarlardı ki, “baba” derlerdi. Oysa şimdi hızla bitiyordu. En sonunda oturduğu evi de satmıştı durumunu kurtarmak için, ama bu da yetmemişti. Bu olaylar eşinin iki çocuğunu da alarak evden ayrılmasından başka bir işe yaramamıştı. Tutunacak dalları bitmek üzereydi.
İşte bu dönemde, aynı sektörde geçmişte çok iyi ticari ilişkileri olan ve işlerini gittikçe büyüten başka bir tüccarla bir çeşit ortaklığa girerek bir kurtuluş olanağı yaratmak gibi bir çözüm projesi geliştirdi. Fakat bu tüccarla bir türlü buluşup derdini anlatıp, teklifini sunamıyordu. Her defasında bir sorun çıkıyor, karşı taraf görüşmeyi erteliyordu. Adamın ise tüm ümidi bu görüşmedeydi. Görüşme geciktikçe ümidi de azalıyordu.
Bugün öğlen saat on üçte nihayet adama telefonla yeniden ulaşabildi. Hazır telefonda ulaşmışken durumunu ve teklifini hızla anlattı. Adam da teklifle ilgilenir gibi konuştu lakin iki saat sonra yurt dışına gideceğini ve bir süre orada kalması gerektiğini söyledi. Bu cevaba canı sıkılsa da, diğer tüccarın, “eğer yetişebilirsen havaalanına gel orada yarım saat kadar hem yüz yüze konuşuruz hem de teklif dosyanı verirsin, yurt dışındayken bile bu projeyi başlatabiliriz” demesi adamı yeniden ümitlendirdi. Çünkü bir hafta içinde bazı taahhütlerini yerine getiremezse, dönüşü olmayan bir yola girmek zorunda kalacaktı. Bu heyecanla, “hemen çıkıyorum, mutlaka yetişeceğim” dedi ve telefonu kapattı. Büyük bir sevinç içinde hazırlıklarını yaptı ve elinde son kalan aracına binerek yola çıktı.
Aksilik bu ya, trafik o kadar yoğundu ki, tam yirmi beş dakika sonra hava alanında olması ve bu son fırsatını değerlendirmesi gerekiyordu. Saat on üç otuzdu, gerekirse uçacak ama yine yetişecekti.
Çanlar yine adam için çalıyordu ve tahmin etmediği kadar yoğun trafik, buluşmanın tam zamanında olmasını gittikçe tehlikeye sokuyordu. Tam trafiğin tek şeridi açılır gibi olmuştu ki, şimdi de bir taksici yoluna devam etmesini engelliyordu.
Önce yolcusunu indirmek için durdu. Taksi iki şeritli yolda, birinci şeridin otobüs ve dolmuşlar tarafından işgal edilmesi nedeniyle kalan tek şeritte taksicinin keyfi davranışları gittikçe çileden çıkarıyordu adamı. Yolcusunu indirdikten sonra, otobüslerin arasından yeni yolcu alabilmek için, ne tam sağa geçiyor ne de bir şekilde yol veriyordu. Gözü sürekli az ilerideki trafik lambalarında olan adam, yeşil ışığın sönüp, kırmızı ışığın yanmasından korkuyordu. Çünkü bu en az bir dakika daha kaybettirecekti ona. Taksici ise tam tersi kendisini ışıklarda kırmızıya teslim edip, o sırada gelecek başka müşteri hesapları yapıyordu. Bunun farkında olan adam, sürekli korna çalmaya ve selektör yapmaya başladı. Taksici arkasındaki aracın acelesini ve uyarılarını hiç ciddiye almadan, gayet sakin kırmızı ışıkta bekleme planını uyguluyordu. Ve taksici kazandı. Önde taksici, arkasında da buluşmasına yetişmek isteyen adamın aracı kırmızı ışıkta durdular.
Adam çileden çıkmıştı. Buluşma saatine sadece on beş dakika kalmış, daha gidecek yolu olduğu gibi arabasını park etmek için yer arayacak zamana da ihtiyacı vardı. Neredeyse ümidi tükenmek üzere olmasına rağmen, taksiciyle yapacağı kavgayla hem zaman kaybetmek, hem de bu çok önem verdiği buluşmaya daha fazla gerilerek gitmek istemiyordu. Yeterince gerilmişti zaten. Öyle ya, yetiştiği takdirde şu olanların hiç bir önemi kalmayacaktı. Belki bir daha hatırlamayacaktı bile. Adam bunları kırmızı ışığın yandığı bir dakika içinde düşündü ve “ya sabır” çekmesiyle yeşil ışığın yanması aynı saniyeye denk geldi. Aracını vitese taktı, tam harekete hazırlanıyordu ki, taksicinin bir yolcuya korna çaldığını ve o yolcunun da, elini kaldırarak binmek istediğini belirten hareketini gördü. Taksici bunları yaparken hala tüm yol kendisine aitmiş gibi davranıyordu. Adam artık tamamen kontrolden çıkmış durumda, hiç kesmeden kornasına basıyor, selektör yapıyor ve başını çıkardığı camdan, “yürüsene kardeşim, yeter artık…” diye bağırıyordu. Bunlar olurken taksici arkasındaki aracın çırpınışlarını duymazdan gelerek, almak istediği yolcuyla bir şeyler konuşuyordu. Yolcu binmek istiyor, herhalde kısa mesafe yolcusu olduğundan taksici almak istemiyordu.
Bu çekişmeyle de üç-dört dakika daha geçmiş ve adamın artık buluşmaya yetişme ihtimali ortadan kalkmıştı. Hiçbir sorun çıkmasa bile en az yirmi dakika gecikmiş olacaktı. Zaten sınırlı olan görüşme zamanı daha şimdiden on dakikaya düşmüştü.
Tüm bunlardan habersiz taksici, yolcuyu başından savıp yoluna devam etti. Hatta boşalan sağ şeride geçti. Bunlar olurken de geçen zamanla adamın ümidi sona erdi. Bir anda sıkıntıya girdiği dönem boyunca yaşadıkları, gözünün önünden film şeridi gibi geçti. Artık yetişmeye çalışmaktan vazgeçmiş, sinirleri boşalmıştı. Bir anda ticari hayatına, özel hayatına dair her şeyi bir kenara bıraktı. Adam gayet sakin taksinin yanından geçip, yoluna devam ediyormuş gibi yaparak, elli metre ileride park halindeki bir turist otobüsünün önüne park etti. Motoru durdurdu, el çantasına torpidoda olan cüzdan, gözlük, sigara gibi birkaç eşyasını koydu, araçtan çıkıp, kapıları kilitledi ve yola çıktı. Taksici hala oraya kadar gelememiş, dur kalk yaparak kafasına göre yeni yolcu arıyordu. Hemen taksiye doğru ıslık çalarak, taksinin yanına beş saniyede gelmesiyle arka koltuğa binmesi bir oldu. Adamın hızlı girişinden nereye gideceğini sormaya fırsat bulamayan taksici bir an afallasa da, “nereye abi?” diyebildi. Adam gayet sakin, şehir merkezinin dışında bir adres verdi ve hemen arkasından “yalnız bir ricam var, çok hızlı yetişmem gereken bir toplantım var” dedi. Taksici gidilecek yer uzun mesafe olduğu için, iyi para alacağını düşünerek gayet keyifli, “tabii ki abi, ne demek” dedi ve gaza bastı.
Taksici, yol boyunca yolcu almak isteyen meslektaşlarına, sol şeridi kapatmış kadın sürücülere, bir türlü kalkmak bilmeyen toplu taşıma araçlarına ve trafik ışıklarının olmadığı yerde karşıdan karşıya geçen yayalara küfür edip durdu. Nihayet şehrin trafik yoğunluğundan kurtulup, çevre yoluna çıkarak gidilecek adrese doğru hızla yol almaya başladılar.
Taksici trafikte cebelleşirken adam gayet sakindi. Telefonunu çıkardı bir şeyler yazdı ve tamamen kapattı. Çantasındaki her şeyi çıkartıp düzenleyerek yeniden yerleştirdi. Sağına soluna bakınmaya başladı. Oldukça sessiz sakin bir güzergahtan, kenarları sık ağaçlı ormanlık bir yoldan ilerliyorlardı. Birden adam taksiciye, çok sıkıştığını, uygun bir yerde durması gerektiğini söyledi. Olurdu böyle uzun mesafe yolcularının özel istekleri. O nedenle taksici adamın isteğini normal karşıladı ve uygun bir yerde durdu.
Adam taksiden çıktı, on metre kadar ağaçların içine yürüyüp, işini yaparken gökyüzünde bir uçak sesi duydu. Bu ses onu yeniden yaşadıklarıyla yüzleştirdi, içindeki kızgınlığı biraz daha kışkırttı. Geldi ve tam taksiye binmek üzereyken, öfkesini sakinliğinin arkasına saklayarak, kendisine bakan adama, “farkında mısın, arka stop lamban yanmıyor” dedi. Taksici birden, “yeni oldu öyleyse, bu sabah bir sorun yoktu” diyerek, kontrol etmek üzere taksiden indi. Aracın arkasına doğru yürüyüp, eğilerek lambaya bakmasıyla, adamın tüm deli gücüyle ve kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle taksicinin arkadan ellerini kenetleyip diğer elindeki bıçakla boğazını kesmesi sadece on saniye sürdü.
Boğazı tamamen kopmamış olduğu halde ölmüş olan adamı, demin işediği ağaçların oraya kadar çekti. Motoru çalışmakta olan taksiye binip kontağı kapattı. Arka koltuktaki çantasından sigarasını alarak taksiden çıktı. Artık son ümidini de kaybetmiş olan adam, kravatını çıkardı attı, bir sigara yakıp ormanın derinliklerine doğru yürüyüp gözen kayboldu.
2016