Son ümit

Adam tüccarlık yapıyordu. Son yıllarda işleri iyice bozulmuş, yaptığı yatırımlardan büyük zararlar etmişti. Önceleri durumu kurtarabileceğini düşünerek işlerini küçültmek istemese de, gittikçe her şey daha kötüye gidince onlarca işçisini işten çıkarmış ve bunların tazminatını ödeyememişti. Ticari alacaklılar, çalışanların açtığı tazminat davaları birikerek adamı içinden çıkılmaz bir çaresizliğe sürüklemişti. Aslında iyi niyetliydi. İşlerinin iyi olduğu dönemde ticaret yaptığı ve çalıştırdığı hiç kimseyi üzmemiş, herkesin hakkını vermeye çalışmıştı. Hatta işçileri ona o kadar saygı duyarlardı ki, “baba” derlerdi. Oysa şimdi hızla bitiyordu. En sonunda oturduğu evi de satmıştı durumunu kurtarmak için, ama bu da yetmemişti. Bu olaylar eşinin iki çocuğunu da alarak evden ayrılmasından başka bir işe yaramamıştı. Tutunacak dalları bitmek üzereydi. Okumaya devam et Son ümit

Rüya

Düşümde gördüm seni,
uyku ile uyanıklık arasındaki
gri düşümde.
Al bir ata binmiştin;
alnı beşik,
kulakları kuşşik,
ayakları sekili,
al bir kısrak.

“Yolcuyum” diyorsun,
anlayamıyorum.
Giden yolcu mu,
gelen yolcu mu.
“Güneşe bak” diyorsun,
bakıyorum.
“Ne gördün” diyorsun,
susuzluğumu diyorum.
Gülüyorsun.

“Ben yanmadım” diyorsun.
Yaktın ama,
yaktığın da seni yakar
diyorum.
Susuyorsun.

İnsene, diyorum.
“Atım yüklü bakamazsın”
diyorsun.
O at benim meramda yetişti,
diyorum;
çifte vurmaz, yele verir;
kişniyor at.
Ağlıyorsun.

“Binsene” diyorsun.
“Yolcuydum, yoldaşım ol
gaiptim, gerçeğim ol”.
Açıyorum ellerimi derin boşluğa,
yakalıyorum tarifsiz bir şey.
Bulanıklaşıyorsun.

Dönüşüyor dünya,
kocaman bir aydınlığa.
Düşüyor kafam,
uyanıyorum.
Soğuk bir yangı,
yalnızlığıma dönüşüyor,
yalnızlığım hüzne,
hüznüm umuda.
Hasretim özlem olup
çağlıyor.

2009

Varlık Yıllığı 1967; dönemin en önemli isimleri Türk Edebiyatını tartışmış – 3

1966 Kasım ayında yapılan ve 1967 Varlık Yıllığı’nda yayınlanan tartışmaların üçüncü ve son bölümü. Yazı içindeki bugün bize hatalı gelen bazı yazım ve imla hatalarını orijinalliğini bozmamak adına hiç değiştirmedim.

Son bölümde, sorunların iyice netleşmesine rağmen, çözüme yönelik farklı düşünceler her satırda kendini belli ediyor ve son sözlerini söylüyorlar:

KONUR ERTOP
Bugün Türk yazarlarının kendi üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirdiği kanısındayım. 1940 dan sonra bizim edebiyatımızda toplumcu görüş birinci plâna gelmiştir. Bu akımın da büyük yazarları yetişmiştir. Fakat önümüze çıkan büyük konu bu yazarların toplum tarafından yeteri kadar okunup izlenmediği noktasında beliriyor. Bunun için de bizim toplumuzda edebiyat eserini okumak, sanata karşı açılmak bir ihtiyaç haline gelmemiştir. Bunun yapılması da, bu ihtiyacın yerleştirilmesi, geliştirilmesi de, yazarın tek başına altından kalkacağı bir yük değildir. Bunun için okulların yapabileceği bazı işlemler vardır. Öğretmenin bazı zorunlulukları vardır. Hattâ çocuk edebiyatından başlanarak sanat beğenisini okurlara aşılamak gelir. Sanatçı tek başına bunları yapabilecek durumda değildir. Sanatçı Mehmet Seyda’nın da söylediği gibi kendi sanat tutumunu en başarılı, en üstün bir şekilde ortaya koymakla yükümlüdür. Toplumcu edebiyatın dışında bir de sanatımızda bunaltı gibi kapalı alana açılma var. 1955 den sonra meydana gelmiş olan yanlar var. Okuyucuya asıl kendisini benimsetemeyen bunlar görülüyor. Batıdan değişik kaynaklardan beslenmenin bunda etkisi var. Biraz önce söylenen özelliklerden biri dilin aşırı öz Türkçe olmasıdır. Okumaya devam et Varlık Yıllığı 1967; dönemin en önemli isimleri Türk Edebiyatını tartışmış – 3