Yeni bir şey doğacak
görüyorum;
Şark’tan değil,
belki Garp’tan da değil.
Kuzey, Güney hiç değil,
arzın merkezi de değil.
Bilinmez yaşamların
kaybolmuş umutlarından.
Güneş gibi de değil,
yaşanmış aşkların küllerinden,
yaşanacakların düşlerinden
doğacak.
Bir sevi
“seviyorum”,
bir acı
“sevmiyorum”
harmanından doğacak.
Bu kaçıncı doğuş,
diye sormayın.
Belki milyon kez,
belki son,
belki de ilk kez doğacak.
Her doğuş ilk heyecan,
her heyecan bir aşk;
yaşar kendi vadisinde
sallana sallana,
kanata kanata.
Bazen diker bayrağını zirveye,
bazen siler kılıcını yüreğine.
Aşkların masalıdır bu.
Ayaktakinin yürekteki kanı
görmesidir aşk.
Kanlı yüreğini
avucunda sunmasıdır aşk.
Tüm ayrılık türkülerini unuttum,
veda havalarını da.
Karşılıksız aşkların
hüzünlü şarkılarını da unuttum.
Bir yol biliyorum.
O yolun sonunda aşk.
Gecenin uykusuz bir saatinde,
dolmuş bir gözün
yıldızlara kaçan anında,
titrek elin
yalnızlığa çarpışında,
ilk kez çıkan bir sesin
boğuk tonunda,
direnen tüm sözcüklerin
sessizliğinde,
kapanırken koca demir kapılar
yırtılmış bir çivi deliğinde,
masal biter aşk başlar.
Aşk an’lara sığmaz.
Aşk görmektir,
aynı şeye bakabilmek tek duyguyla.
Aşk hissetmektir
ve onu taşımaktır
alın aklığında.
Yorulduğunda tutmak,
düştüğünde kaldırmak,
giderken,
son kez bakabilmektir aşk.
Dün için an’ı yaşamak,
an için,
yarını düşünmektir aşk.
Paylaşamanın mutluluğuyla,
kaybetmenin korkusunu
aynı anda duyumsamaktır
aşk.
Bu değildi
henüz yazılamayan o şiir.
Belki de hiç yazılmayacak;
aşk masalları tarihinde
sadece imge olacak.
Yazıldıkça yeniden doğacak.
2009