Yaz mevsiminin ilk günü 1 Haziran’da, Sandras Dağı‘na yaptığımız keşif yürüyüşü ilk zirve deneyimim oldu. Akyaka Yürüyüş grubundan Kaya Biner ve Türkan Baydar önceden Sandras Dağı‘na bir kaç kez çıkmışlar. Fakat bu defa farklı bir rota deneyip, bölgenin farklı doğal güzelliklerini, ileride yapılacak grup yürüyüşü için keşfetmek istemişler. Benim de uzun süredir atıl kaldığımı düşünerek, sağ olsunlar davet ettiler.
Aracımızla Köyceğiz’den Yayla (Ağla) Köyü yoluna girip 15 km., köyden sonra 12 km. devam ederek, çevredeki kaynak sularından yapay olarak oluşturulmuş Gökçeova Göleti‘ne geldik. Rakımın 1600 mt. olduğu gölete gelinceye kadar ki manzaralar da görülmeye değer. Aracımız burada bırakıp, yaklaşık 5 km. tırmanışla Sandras Dağı zirvesindeki Çiçek Baba kulübesine ulaştık.
Sandras Dağı‘nın coğrafi, jeolojik yapısı, farklı bitki besleme özelliği, anıt ağaçları, geleneksel bir inanç ritüelliğinin yanında en büyük özelliği, iklimin en sıcak olduğu Güney Ege kıyılarına yakınlığına rağmen, yaklaşık 2300 metre yüksekliği nedeniyle, farklı bir iklim yapısına sahip olması. Zirveden görme mesafesinde denize girilirken (o gün Köyceğiz 34 dereceydi), burada hala karların olması ve dolayısıyla kuru soğuyla ve rüzgarıyla insanı farklı bir atmosfere sokması.
Adı ‘dağa çıkmak’ olmasa da, hayatım boyunca bir çok yüksekliğe çıktım. Zirvelere çıkmanın en güzel tarafı, o yükseklikten görülebilecek manzarayı merak etmek. Sanki, çıkılan zirveden ne kadar çok şey görülebiliyorsa, verdiği keyif o kadar daha fazla oluyor. Bir de iç güdüsel olarak güce ulaşma doyumu, belki de küçük tanrı sanıyoruz kendimizi. Gördüğümüz yerlerin geçici hakimi, “küçük dağları yaratma” duygusu belki de. Neyse ki geçici bir duygu. Çünkü, o doyumdan hemen sonra insan, bir an önce zirveden inip, ovadaki günlük yaşamına devam etmek istiyor. O nedenle çıkmanın verdiği zevk, heyecan ve fiziksel zorlukla, inmenin verdiği zevk, heyecan ve fiziksel zorluk hep aynı bence.
Bu zevki bana tattırdıkları için, Kaya Biner ve Türkan Baydar‘a çok teşekkürler.