zor bir şehirsin
girdikçe zaptedemediğim
kaçtıkça sarmalandığım
her tepende bir yalnızlık
her ovanda kaybolduğum
acımasızsın İstanbul
ağacın var, dalında
ürkek bir serçeyim
kalen var, zındanında
kavrulmuş divaneyim
çırpınır deli umman, boğazında
şavkı düşmüş ayım
gecen var, karanlığında
parlayan bir alfa’yım
hüznün var, her soluğumda
kırağı düştüm sabahlarına
dayanılmazsın İstanbul
kavgana çağırdın, ölüme çağırdın
geldim İstanbul
mezarına toprak attım
yoksulluğuna bel verdim, esir düştün
kurtardım İstanbul
zehir verdin içtim
sevmesende, sevdim İstanbul
aşk masallarını sen yazdın
ayrılıkları ben
zaferlere sen koştun
paslı parmaklıklara ben
zevki sefayı sen sürdün
çöplüklerde ben
saraylarda sen kaldın
kulübelerde ben
git dedin ama
geldim İstanbul
güzelliğin dillere destan
değerin pahasız
dengine dengin de, sahibin de yok
genç, yaşlı, ölü
aşığın çok
gururunu yen biraz
vakurum İstanbul
katsam yedi tepene, yedi tepe
düşsem inci boğazına,
bağlasam iki kıtayı
koparsam hırçın Karadeniz’ini
mavi Marmara’ndan
yüreğindir;
kızkulesi, köprü, minarelerin
yanarsın İstanbul.
2009